Seth Godin* bugün blogunda fotoğraf albümleri hakkında aslında hepimizin bildiği bir gerçeği dile getiriyor: Insanlar bir fotoğraf albümünde ya da okul yıllığında öncelikle kendi fotoğraflarını ararlar.
O zaman broşürlerinizde, web sitenizde, bülten ve e-bültenlerinizde kitlenizden gerçek kişilerin isimlerini, fotoğraflarını kullanarak onların ihtiyaçlarını ya da taleplerini dile getirmelerine ya da memnuniyetlerini ıfade etmelerine fırsat tanımak lazım.
*(Yazıyı okumak için bu bağlantıyı kullanabilirsiniz: http://sethgodin.typepad.com/seths_blog/2012/09/a-simple-truth-about-photo-albums.html?utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+typepad%2Fsethsmainblog+%28Seth%27s+Blog%29)
iletişim, halkla ilişkiler, hedef kitle, şirket-müşteri ilişkileri, kurumsal yayın, basın ilişkileri konularında ondört yıllık tecrübe + yüksek lisans eğitimi sırasında pekişen bilgiler + merak, okuma ve gözlem tutkusunun tetikledikleri... hepsi burada, hepsi ve fazlası :-)
7 Eylül 2012 Cuma
6 Eylül 2012 Perşembe
İş Güç
Bu devirde size faks çeken sirketle ilgili - faksta ne yazarsa yazsın- aldığınız mesaj son teknolojiyi kullanmaktan kaçındıkları (ya da son teknolojiyi kullanamadıkları olmaz mı?
Madem mesajın iletilmesinde kullanılan araç mesajın ta kendisi şirketiniz "basitim", "ucuzum", "profesyonellikten uzağım", "beceriksizim" mesajlarını vermek istemiyorsa
- şirketin logosunu, antetli kağıtlarını ya görsel kurumsal kimliğini "ya bizim yiğenin çizimi kuvvetlidir o yapar bunu ucuza" diyen patrona, müdüre itibar etmemelidir
- tasarimlarını profesyonelce hazırlattığı görsel kurumsal kimlik kalemlerini (antetli kağıdını, kartvizitini, broşürünü) "şu matbaa öbüründen 100 Lira ucuza basıyormuş" diye ucuza bastırmamalıdır (fiyattan önce kalite- iki matbaa aynı kaliteyi sunmuyorsa elma ile armutun kıyaslanmasıdır yapılan)
İş Güç
"Yaz!" Buyurdu Gurular...
Yazın diyor okuduğum herkes. Makaleler yazın, blog tutun... Hem bildiğinizi sandıklarınızı test etmenin en güzel yolu hem gerçekten öğrenmenizi sağlayan bir metod. Bir konudaki uzmanlığınızı, yetkinliğinizi kanıtlamak için de bire bir. Hele ki günümüz teknolojilerinin sağladığı imkanlarla "bedava" olduğu da düşünülürse. Hadi herkes kalem kağıda, klavye başına.
Yeterince konuştuk, artık yazma zamanı.
"Sadece yazdığınızda ne bildiğinizi keşfedersiniz" demiş Anne Beattie - yazarmış, ben Beckwith'in yalancısıyım, onun What Clients Love: A Field Guide to Growing Your Business (2003) kitabında okudum.
Yazarken bir fikir başka bir fikri tetikler, düşünceler netleşir, parçalar bir bütün haline gelir. Yazmak düşünmektir, yeniden yazmak da yeniden düşünmek.
Yazdıklarınızı okudugunuzda kendinize "bu yazdığım demek istediğimi tam söylüyor mu?" sorusunu sorun. Cevabınız hayırsa tekrar yazın. İkinci denemenizde sadece daha net yazmış olmuyorsunuz, daha net düşünmüş de oluyorsunuz sonuçta.
5 Eylül 2012 Çarşamba
İş Güç
"Başarısız olmaktan degil, suçlanmaktan, eleştirilmekten
korkuyoruz" diyor Seth Godin. (Tribes: We Need You to Lead Us, 2008,
s. 45-48) Unutmayın eleştirilmek aslında "fark edildiginiz" anlamına
gelir. Fark edilmek de hiç gorunmemekten iyidir aslında.
Eleştirilmek işinize yarayacaktır, öncelikle yaptığınız işin ya da söylediğiniz sözün farkedilmesi aslında doğru yolda olduğunuzun bir göstergesi olabilir. Yapıcı eleştiri doğru yolda neyi daha doğru yapabileceginizi söyler size: stilinizi mi düzeltmeniz gerekiyor, verileri farklı değerlendirmeniz mi, farklı bir iletişim kanalı kullanmanız mı?
Yapıcı olmayan eleştiri peki? Biri size sadece "bunu beğenmedim", "yanlış olmuş", "çok kötü" derse ne olur? Bu tarz eleştiriyi tercih eden, size gelecekte daha iyi olmanız doğrultusunda işinize yarayabilecek bir bilgi vermeden gücünü sizi kırmak, yaralamak için kullanmış demektir. Dahası etrafta bu eleştiriyi duyan diğerleri varsa, onlara da konuyla ilgili fikirlerini degerlendirmede kullanabilecekleri verileri sağlamamamıştır. Eleştirisinin temellerini açıklamayan kisi, fikrini sorgulamanıza da izin vermedigi için kaçak oynamaktadır. Yani bir korkaktır. Korkaklardan korkmanın da bir anlamı yoktur.
Evet, duygularınız bir an incinebilir, ama gününüzü, haftanızı, hatta aylarınızı bu tarz korkakların iktidar oyununa gelip mahvetmeyin.
Eleştirilmek işinize yarayacaktır, öncelikle yaptığınız işin ya da söylediğiniz sözün farkedilmesi aslında doğru yolda olduğunuzun bir göstergesi olabilir. Yapıcı eleştiri doğru yolda neyi daha doğru yapabileceginizi söyler size: stilinizi mi düzeltmeniz gerekiyor, verileri farklı değerlendirmeniz mi, farklı bir iletişim kanalı kullanmanız mı?
Yapıcı olmayan eleştiri peki? Biri size sadece "bunu beğenmedim", "yanlış olmuş", "çok kötü" derse ne olur? Bu tarz eleştiriyi tercih eden, size gelecekte daha iyi olmanız doğrultusunda işinize yarayabilecek bir bilgi vermeden gücünü sizi kırmak, yaralamak için kullanmış demektir. Dahası etrafta bu eleştiriyi duyan diğerleri varsa, onlara da konuyla ilgili fikirlerini degerlendirmede kullanabilecekleri verileri sağlamamamıştır. Eleştirisinin temellerini açıklamayan kisi, fikrini sorgulamanıza da izin vermedigi için kaçak oynamaktadır. Yani bir korkaktır. Korkaklardan korkmanın da bir anlamı yoktur.
Evet, duygularınız bir an incinebilir, ama gününüzü, haftanızı, hatta aylarınızı bu tarz korkakların iktidar oyununa gelip mahvetmeyin.
4 Eylül 2012 Salı
İş Güç
Kurumsal iletişimde, özellikle iç ve potansiyel müşteriye yönelik yayınlarınızda röportaj kullanmanız gerekebilir. Peki bir röportaj nasıl yapılmalı?
Hazırlık aşaması:
Röportaj yapılan kişi ile ilgili araştırma
yapılmalı. Internet dahil bulabildiğiniz tüm kaynaklar taranmalı, eski röportajları
okunarak kişinin ilgi ve uzmanlık alanları ortaya çıkarılmalı. Mümkünse kişinin yakın
çalışma arkadaşları ile görüşülerek nasıl bir ekip arkadaşı olduğu, çalışma
alışkanlıkları, günlük rutinleri öğrenilmeli. Bu bilgiler röportaj sırasında
kullanılarak (örneğin sabah kahvenizi içmeden güne başlayamaz mışsınız doğru
mu?) hem kişiye röportaja hazırlanıldığı gösterilerek güven kazanılır hem de
gündelik hayata dair bilgiler röportajı okunabilir kılar.
Bu röportajı kimlerin okuyacağı
düşünülerek okuyucuların ilgisini neyin çekebileceği üzerinde düşünmek ve
röportaja hazırlanırken bunları akılda tutmak, hedef kitlesine ulaşabilir bir
röportaj hazırlamanın anahtarıdır.
Sorular ve röportaj:
Röportaja gitmeden önce mutlaka sorular
hazırlanmalı. Röportaj birkaç bölüme ayrılarak (işi, kişisel hayatı ve tarihi
–buraya nasıl geldi- içinde bulunduğu sektöre yönelik gelecek vizyonu –örneğin
eğitimin Türkiye’deki 15 yıllık sürecine baktığınızda gelecekte neler
görüyorsunuz?-, geçmiş ve gelecek projeleri gibi.) yapılmalı. Ancak röportaj
sırasında mutlaka verilen cevaplar dinlenerek bu cevaplara göre yeni sorular
sorulmalı. Röportaj bir sohbet gibi kurgulanmalı, gerektiği yerde müdahale
edilerek sohbet dağılmaktan korunmalı. Birebir ve sırayla hazırlanılmış
soruları sormak ve röportaj yapılan kişinin cevaplarının sohbeti
yönlendirmesine fırsat vermemek kuru bir sonuçla karşılaşmanızı sağlayabilir.
Sonuç
Röportaj sonucunda bir ana mesaj
(manşet) çıkmalı. Röportaja giderken öğrenilmesi planlanan bilgiler
öğrenilmeli ve tüm röportaj bir hikaye gibi kurgulanabilmeli. Kişiyle ilgili kısa bilgi, röportajın neden yapıldığı, sonucunda ne öğrenildiği
bir röportajda yer almalı.
Fotoğraflar
Röportaj sırasında kişiyi konuşurken
farklı açılardan fotoğraflamak, röportaj dergi sayfasına aktarılırken çeşitli
fotoğrafların el altında bulunması açısından yararlı olur. Röportaja
başlamadan önce fotoğrafı çekilecek kişinin nereye oturacağı
belirlenmelidir. Işık arkadan vurduğu takdirde fotoğraf karanlık
çıkar bu nedenle yüzüne doğrudan parlayamacak şekilde ışık gelecek,
kişinin de rahat edebileceği aydınlık bir nokta seçilmelidir. Fotoğraflar yüksek çözünürlük ayarında çekilmelidir - ki kaliteli bir baskı işi yakalansın. Sayfalara hareket vermek için yatay ve dikey
alternatifler ve değişik açılar denenmelidir. Hatta fotoğrafı çekilen kişiden ceketini ya da aksesuarını çıkarmasını (ya da eklemesini) istemek de iyi olabilir * ki yüm fotoğraflar birbirinin aynısı olmasın. Röportaj bitiminden sonra ayakta,
masada çalışırken, ekip arkadaşları ile ve röportajı yapan kişilerle fotoğraf
çekilmesi zengin bir sayfaya olanak sağlar.
3 Eylül 2012 Pazartesi
İş Güç
Gerilla pazarlaması tanımını ilk yapıp, bu pazarlama metoduna isim babalığı yapan
Jay Conrad Levinson'un karısı Jeannie ile birlikte yazdığı Guerilla
Marketing Remix: The Best of Guerilla Marketing kitabını okuyorum. -araya bir
not girmek gerekirse, tatilleri belki en çok bu yüzden seviyorum: okumaya zaman
ayırabildiğim için. 15 gün boyunca Seth Godin'in Tribes: We Need You to Lead
Us ve Meatball Sundae: Is Your Marketing Out of Sync? kitaplari ile,
Arman Kırım'dan, RIP, Bana Bi Akıl Ver Hocam'ı, Harry Beckwith'ten de What
Clients Love: A Field Guide to Growing Your Business kitaplarını bitirdim, şimdi
de elimde yanda kapak fotoğrafı gözüken kitap var. -
Jay, pazarlama iletişiminin - aslında bence "iletisim" alarının
her birinin, ki buna özel hayat ve özel ilişkiler de dahil- altın kuralları
arasına, Türkçe'ye bir türlü tam çeviremediğim - bağlılık, sadakat, taahhüt
gibi karşılıkları olmasına rağmen- kafamda devam etme kararlılığı olarak
anlamlandırdığım COMMITMENT'i koyuyor.
Pazarlama işinde en pahalıya mal olan şeylerden birinin uygulamaya sokulan
fikrin yeterli olgunluğa ulaşmadan öldürülmesi olduğunu da belirten Jay, Leo
Burnett'in yaratıcılığını yaptığı ünlü Marlboro kampanyasına değiniyor (s. 38-41).
1950'lerin başında satışları 31. sırada olan ve "kadın" sigarası
olarak algılanan Marlboro'nun yaklaşık 45 yıl devam eden kampanyasının-
Marlboro Country kampanyası- nasıl başladığını anlatan Jay, "Aradan bir
yıl geçtikten sonra marka hala 31. sıradaydı, yapılan araştırmalar markanin
hala kadınsı algılandığını gösteriyordu. ... Marlboro kampanyasının gerçek
kahramanı, birinci günden itibaren kampanyaya sahip çıkan ve pazarlamanın anında
sonuç vermediğini bizlere de hatırlatan Philip Morris yönetim kurulu başkanı
Joseph Cullman, IV'dir." diyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)