7 Eylül 2012 Cuma

İş Güç

Seth Godin*  bugün blogunda fotoğraf albümleri hakkında aslında hepimizin bildiği bir gerçeği dile getiriyor: Insanlar bir fotoğraf albümünde ya da okul yıllığında öncelikle kendi fotoğraflarını ararlar.

O zaman broşürlerinizde, web sitenizde, bülten ve e-bültenlerinizde kitlenizden gerçek kişilerin isimlerini, fotoğraflarını kullanarak onların ihtiyaçlarını ya da taleplerini dile getirmelerine ya da memnuniyetlerini  ıfade etmelerine fırsat tanımak lazım.

*(Yazıyı okumak için bu bağlantıyı kullanabilirsiniz:  http://sethgodin.typepad.com/seths_blog/2012/09/a-simple-truth-about-photo-albums.html?utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+typepad%2Fsethsmainblog+%28Seth%27s+Blog%29)

6 Eylül 2012 Perşembe

İş Güç


Ne demişti McLuhan 1964'te?  "(mesajı iletmedeki) araç mesajın ta kendisidir".. Ne demek bu?  Yani, bir mesajı iletmek için kullandığınız aracın, yöntemin de alıcıya ilettiği bir mesaj vardır, ki bazen aslında tek iletilen mesaj da budur...

Bu devirde size faks çeken sirketle ilgili - faksta ne yazarsa  yazsın- aldığınız mesaj son teknolojiyi kullanmaktan kaçındıkları (ya da son teknolojiyi kullanamadıkları olmaz mı?

Madem mesajın iletilmesinde kullanılan araç mesajın ta kendisi şirketiniz "basitim", "ucuzum", "profesyonellikten uzağım", "beceriksizim" mesajlarını vermek istemiyorsa
  • şirketin logosunu, antetli kağıtlarını ya görsel kurumsal kimliğini "ya bizim yiğenin çizimi kuvvetlidir o  yapar bunu ucuza" diyen patrona, müdüre itibar etmemelidir
  • tasarimlarını profesyonelce hazırlattığı görsel kurumsal kimlik kalemlerini (antetli kağıdını, kartvizitini, broşürünü) "şu matbaa öbüründen  100 Lira ucuza basıyormuş" diye ucuza bastırmamalıdır (fiyattan önce kalite- iki matbaa aynı kaliteyi sunmuyorsa elma ile armutun kıyaslanmasıdır yapılan)



İş Güç

"Yaz!" Buyurdu Gurular...

Yazın diyor okuduğum herkes. Makaleler yazın, blog tutun... Hem bildiğinizi sandıklarınızı test etmenin en güzel yolu hem gerçekten öğrenmenizi sağlayan bir metod. Bir konudaki uzmanlığınızı, yetkinliğinizi kanıtlamak için de bire bir. Hele ki günümüz teknolojilerinin  sağladığı imkanlarla "bedava" olduğu da düşünülürse.  Hadi herkes kalem kağıda, klavye başına.
Yeterince konuştuk, artık yazma zamanı.

"Sadece yazdığınızda ne bildiğinizi keşfedersiniz" demiş Anne Beattie - yazarmış, ben Beckwith'in yalancısıyım, onun What Clients Love: A Field Guide to Growing Your Business (2003) kitabında okudum.
Yazarken bir fikir başka bir fikri tetikler, düşünceler netleşir, parçalar bir bütün haline gelir.  Yazmak düşünmektir, yeniden yazmak  da yeniden düşünmek.
Yazdıklarınızı okudugunuzda kendinize "bu yazdığım demek istediğimi tam söylüyor mu?" sorusunu sorun. Cevabınız hayırsa tekrar yazın. İkinci denemenizde sadece daha net yazmış olmuyorsunuz, daha net düşünmüş de oluyorsunuz sonuçta.

5 Eylül 2012 Çarşamba

İş Güç

elestiri yapiciysa daha iyi olmak icin kullanin, elestiri bir iktidar oyunuysa cok da ciddiye almayin
"Başarısız olmaktan degil, suçlanmaktan, eleştirilmekten korkuyoruz" diyor Seth Godin.  (Tribes: We Need You to Lead Us, 2008, s. 45-48) Unutmayın eleştirilmek aslında "fark edildiginiz" anlamına gelir. Fark edilmek de hiç gorunmemekten iyidir aslında.

Eleştirilmek işinize yarayacaktır, öncelikle yaptığınız işin ya da söylediğiniz sözün farkedilmesi aslında doğru yolda olduğunuzun bir göstergesi olabilir. Yapıcı eleştiri doğru yolda neyi daha doğru yapabileceginizi söyler size: stilinizi mi düzeltmeniz gerekiyor, verileri farklı değerlendirmeniz mi, farklı bir iletişim kanalı kullanmanız mı?

Yapıcı olmayan eleştiri peki? Biri size sadece "bunu beğenmedim", "yanlış olmuş", "çok kötü" derse ne olur? Bu tarz eleştiriyi tercih eden, size gelecekte daha iyi olmanız doğrultusunda işinize yarayabilecek bir bilgi vermeden gücünü sizi kırmak, yaralamak için kullanmış demektir. Dahası etrafta bu eleştiriyi duyan diğerleri varsa, onlara da konuyla ilgili fikirlerini degerlendirmede kullanabilecekleri verileri sağlamamamıştır. Eleştirisinin temellerini açıklamayan kisi, fikrini sorgulamanıza da izin vermedigi için kaçak oynamaktadır. Yani bir korkaktır. Korkaklardan korkmanın da bir anlamı yoktur.

Evet, duygularınız bir an incinebilir, ama gününüzü, haftanızı,  hatta aylarınızı bu tarz korkakların iktidar oyununa gelip mahvetmeyin.

4 Eylül 2012 Salı

İş Güç


Kurumsal iletişimde, özellikle iç ve potansiyel müşteriye yönelik yayınlarınızda röportaj kullanmanız gerekebilir. Peki bir röportaj nasıl yapılmalı?

Hazırlık aşaması:

Röportaj yapılan kişi ile ilgili araştırma yapılmalı. Internet dahil bulabildiğiniz tüm kaynaklar taranmalı, eski röportajları okunarak kişinin ilgi ve uzmanlık alanları ortaya çıkarılmalı. Mümkünse kişinin yakın çalışma arkadaşları ile görüşülerek nasıl bir ekip arkadaşı olduğu, çalışma alışkanlıkları, günlük rutinleri öğrenilmeli. Bu bilgiler röportaj sırasında kullanılarak (örneğin sabah kahvenizi içmeden güne başlayamaz mışsınız doğru mu?) hem kişiye röportaja hazırlanıldığı gösterilerek güven kazanılır hem de gündelik hayata dair bilgiler röportajı okunabilir kılar.

Bu röportajı kimlerin okuyacağı düşünülerek okuyucuların ilgisini neyin çekebileceği üzerinde düşünmek ve röportaja hazırlanırken bunları akılda tutmak, hedef kitlesine ulaşabilir bir röportaj hazırlamanın anahtarıdır.

Sorular ve röportaj:

Röportaja gitmeden önce mutlaka sorular hazırlanmalı. Röportaj birkaç bölüme ayrılarak (işi, kişisel hayatı ve tarihi –buraya nasıl geldi- içinde bulunduğu sektöre yönelik gelecek vizyonu –örneğin eğitimin Türkiye’deki 15 yıllık sürecine baktığınızda gelecekte neler görüyorsunuz?-, geçmiş ve gelecek projeleri gibi.) yapılmalı. Ancak röportaj sırasında mutlaka verilen cevaplar dinlenerek bu cevaplara göre yeni sorular sorulmalı. Röportaj bir sohbet gibi kurgulanmalı, gerektiği yerde müdahale edilerek sohbet dağılmaktan korunmalı. Birebir ve sırayla hazırlanılmış soruları sormak ve röportaj yapılan kişinin cevaplarının sohbeti yönlendirmesine fırsat vermemek kuru bir sonuçla karşılaşmanızı sağlayabilir.

Sonuç

Röportaj sonucunda bir ana mesaj (manşet) çıkmalı. Röportaja giderken öğrenilmesi planlanan bilgiler öğrenilmeli ve tüm röportaj bir hikaye gibi kurgulanabilmeli. Kişiyle ilgili kısa bilgi, röportajın neden yapıldığı, sonucunda ne öğrenildiği bir röportajda yer almalı.

Fotoğraflar

Röportaj sırasında kişiyi konuşurken farklı açılardan fotoğraflamak, röportaj dergi sayfasına aktarılırken çeşitli fotoğrafların el altında bulunması açısından yararlı olur. Röportaja başlamadan önce fotoğrafı çekilecek kişinin nereye oturacağı belirlenmelidir. Işık  arkadan vurduğu takdirde fotoğraf karanlık çıkar bu nedenle yüzüne doğrudan parlayamacak şekilde ışık gelecek, kişinin de rahat edebileceği aydınlık bir nokta seçilmelidir. Fotoğraflar yüksek çözünürlük ayarında çekilmelidir - ki kaliteli bir baskı işi yakalansın. Sayfalara hareket vermek için yatay ve dikey alternatifler ve değişik açılar denenmelidir.  Hatta fotoğrafı çekilen kişiden ceketini ya da aksesuarını çıkarmasını (ya da eklemesini) istemek de iyi olabilir * ki yüm fotoğraflar birbirinin aynısı olmasın. Röportaj bitiminden sonra ayakta, masada çalışırken, ekip arkadaşları ile ve röportajı yapan kişilerle fotoğraf çekilmesi zengin bir sayfaya olanak sağlar.

3 Eylül 2012 Pazartesi

İş Güç

Gerilla pazarlaması tanımını ilk yapıp, bu pazarlama metoduna isim babalığı yapan Jay Conrad Levinson'un karısı Jeannie ile birlikte yazdığı Guerilla Marketing Remix: The Best of Guerilla Marketing kitabını okuyorum. -araya bir not girmek gerekirse, tatilleri belki en çok bu yüzden seviyorum: okumaya zaman ayırabildiğim için. 15 gün boyunca Seth Godin'in Tribes: We Need You to Lead Us ve Meatball Sundae: Is Your Marketing Out of Sync? kitaplari ile, Arman Kırım'dan, RIP, Bana Bi Akıl Ver Hocam'ı, Harry Beckwith'ten de What Clients Love: A Field Guide to Growing Your Business kitaplarını bitirdim, şimdi de elimde yanda kapak fotoğrafı gözüken kitap var. -
Jay, pazarlama iletişiminin - aslında bence "iletisim" alarının her birinin, ki buna özel hayat ve özel ilişkiler de dahil- altın kuralları arasına, Türkçe'ye bir türlü tam çeviremediğim - bağlılık, sadakat, taahhüt gibi karşılıkları olmasına rağmen- kafamda devam etme kararlılığı olarak anlamlandırdığım COMMITMENT'i koyuyor.

Pazarlama işinde en pahalıya mal olan şeylerden birinin uygulamaya sokulan fikrin yeterli olgunluğa ulaşmadan öldürülmesi olduğunu da belirten Jay, Leo Burnett'in yaratıcılığını yaptığı ünlü Marlboro kampanyasına değiniyor (s. 38-41).

1950'lerin başında satışları 31. sırada olan ve "kadın" sigarası olarak algılanan Marlboro'nun yaklaşık 45 yıl devam eden kampanyasının- Marlboro Country kampanyası- nasıl başladığını anlatan Jay, "Aradan bir yıl geçtikten sonra marka hala 31. sıradaydı, yapılan araştırmalar markanin hala kadınsı algılandığını gösteriyordu. ... Marlboro kampanyasının gerçek kahramanı, birinci günden itibaren kampanyaya sahip çıkan ve pazarlamanın anında sonuç vermediğini bizlere de hatırlatan Philip Morris yönetim kurulu başkanı Joseph Cullman, IV'dir." diyor.

Düşünsenize, birinci yılın sonunda patron "satışlar artmadı, algıda da bir değişiklik yok, yani bu kampanya bir işe yaramıyor, değiştirin" de diyebilirdi... Marlboro bu çok güçlü kampanyayi çöpe atabilirdi... Sigara için ya da içmeyin, popüler ortak bilincimizin bir parçası haline gelen bu kampanya hiç olmayabilirdi. (Amaan, olmayıvereydi canım da diyebilirsiniz tabi.)