18 Ocak 2013 Cuma

Mehmet Ali Birand'ın arkasından

Türk basını bir duayenini kaybetti. Bizler, her zaman karşımıza çıkmayacak renkli bir haberciyi... Yaptığı siyaset, dış politika gibi "ciddi" konuları içeren haberlere/ haber programlarına renk katmayı becermiş; kavga etmeden, güler yüzle, efendiliği koruyarak da iş yapılabileceğini kanıtlamış; rekabetin ezmek, yok etmeye çalışmak olmadığını göstermiş; komplekssizliğini pek çok haberciyi yetiştirerek ve onlara destek olmaya devam ederek de ortaya koymuş müthiş bir insanı kaybettik.

Ondan öğrenilecek çok şey varmış. Gitmesiyle bir kez daha anladık.
Anlatılanlardan anladık ki Nazım Hikmet'in anlattığı gibi yaşamış Birand:
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, 

yani, beyaz masadan, 

              bir daha kalkmamak ihtimali de var. 

Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini 

biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, 

hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, 

yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz 

                                en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için, 

                               diyelim ki, cephedeyiz.

Daha orda ilk hücumda, daha o gün 

                           yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. 

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, 

                        fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz 

                        belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. 
Ameliyata girerken bile Diyarbakır'daki töreni merak ederek...


Nurlar içinde yat.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder