17 Temmuz 2012 Salı

İş Güç


Nedense "yaratıcılık" denince aklımıza Picasso, VanGogh gibi büyük sanatçılar, Beethoven, Mozart gibi müzisyenler, Edison gibi mucitler, ya da sayısız yazar şair geliyor.

Yaratıcılık, olmayan birşeyi hayal edebilme, bir şeyi herkesten farklı yapabilme ve yeni fikirler geliştirebilme yeteneğidir.
Doğuştan geşlen bir yetenek olduğu kabul edilse de aslında herkesin öğrenebileceği, geliştirebileceği kesindir. Yemeğe farklı bir baharat katan ev kadını, matematik problemini farklı yoldan çözen öğrenci, müşteri ilişkilerine farklılık getiren çalışan yaratıcılığını kullanmaktadır aslında. 

Eğitim sistemi, aile yapısı, çocuğun yetiştirilme biçimi yaratıcılığı besler ya da köreltir.

Ya iş ortamı? Yenilikleri takip etmek, hatta üretmek, yeni bilgiye ve tüketicinin yeni alışkanlıklarına, düşünme ve davranış biçimine adapte olabilmek piyasada kalmanın, güçlü olmanın en önemli yolu. Kurum çalışanlarının ezberlenen, rutinleşen tepkisel yaklaşımları kırmalarının yolu yaratıcıklarını kullanmalarını sağlamaktan geçer. Kurum kültüründe yaratıcılığın yer almasını sağlamanın yolu da yaratıcılığa verilen değerin öncelikle kurum misyonuna yazılması sonra iç iletişimde yaratıcılığa verilen önemin vurgulanmasından...

Farklılıkları kucaklamak, işverenin ve yöneticilerin kendileri rahat hissettikleri ve düşünce ve davranış modelleriyle kendilerine benzeyen (ya da her söylediklerini kabul eden) çalışanlar yerine farklı eğitimlerden gelen, farklı deneyimlere sahip, farklı düşünen kişilerle çalışabilmeleri iş yerinde yaratıcılı besleyen kaynakları başında gelir. 

Çalışandan yaratıcı olmasını beklemek, bu beklentinin karşılanmasını sağlar. Çalışanlar "patronlarının" beklenti seviyelerine çıkar ya da inerler... Çalışan hata yapabilme özgürlüğünü hissetmelidir. Yeni bir şey deniyen çalışan cezalandırılmayacağını bilmelidir.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder