15 Şubat 2013 Cuma

Üçkağıtçılık

Dün metrobüsle karşıya geçerken sol omuz başımda dikilen adam telefonda konuşmaya başladı... Bebeğine lösemi teşhisi konduğunu, ablasından ilik nakli yapmanın mümkün olduğunu, ama hiç paralarının olmadığını telefondaki amcasına anlatan adamın kızarmış gözlerinden yaşlar akıyordu. Telefondaki amcaya 20 lira için olsun yalvaran adam, kalpsiz amcadan red cevabı almasıyla "inşallah bir gün senin çocuklarının başına böyle şeyler gelmez" diyerek telefonu kapattı.

Vicdanı olanın yaşanan trajediden etkilenmemesi mümkün değil. Sağlık problemi yaşayan bir bebek, ilgili ama parasızlıktan perişan olmuş bir baba... Cebinizden en azından beş on lira vermemeniz için bir neden yok. Bir de sırtını sıvazlayıp adamağızın, geçmiş olsun kardeş, inşallah bir an önce şifasını bulur diyesiniz geliyor.

Bense gülümsemeye başladım. Vicdansızlığımdan değil, ama aynı telefon konuşmasını bir kaç ay önce, nereyse kelimesi kelimesine Kadıköy-Bostancı hattındaki bir minibüste dinlemiştim. Tam da bir üçkağıt meselesiyle karşı karşıyaydık.

Halkla ilişkiler profesyonelleri de, çalıştıkları şirkete/örgüte/şahsa dair çok etkileyici bir hikaye anlatabilirler. Ama hikayenin etkileyici olması kadar doğru olması, halkla ilişkiler profesyonelinin güvenilirliğini, itibarını koruması çok daha önemli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder