Positioning: the
Battle for Your Mind, Al Ries ve Jack Trout
McGraw-Hill, 2001, 213
sayfa, paperback
Herşeyin ve herkesin konumlandırması var zihnimizde: Üründen hizmete, ülkeden şehre, dini kurumdan eğitim kurumuna, araç kiralamadan politikacıya sanatçıya... James Twitchell’ın 2005 yılında yayımlanan Branded Nation: The Marketing of Megachurch, College Inc., and Museumworld kitabında da belirtildiği gibi herşey ve herkes bir marka ya da marka adayı aslında. Piyasa giderek genişliyor, ürün, hizmet ve kendisini markalaştırmaya çalışan insan sayısı hızla artıyor. Ortada müthiş bir mesaj kalabalığı var. Üstelik mesajlar birbirine benziyor ve mesajları ulaştırmaya çalıştığımız kitlelere kendimizi /ürünümüzü/hizmetimizi duyurmamız gerekiyor.
Gereğinden kalabalık piyasada
görülmenin ve duyulmanın yollarını bundan 11 yıl önce anlatan kitabın yazarları
Ries ve Trout, 1970’lerin başlarında yazdıkları makalelerle, klasik pazarlama stratejilerinin üzerine kurgulandığı
4P’ye (yani Product (ürün), Price
(fiyat), Place (mahal) ve Promotion (tanıtım)) gelmeden önce gidilmesi gereken
yollardan biri olarak ortaya bir “P” daha ekleyenlerden. (Bugün P’lerin sayısı giderek arttı, kimine
göre 6, kimine göre 7 kimine göre ise 11 P var dikkate alınması gereken) Pazarlama planı mutlaka
“R” (research/araştırma) ile başlamalı, müşteriler “S” (segment/kesit) lere ayrılmalı, üretici
şirket ürünü/hizmeti en üst seviyede
kime satacağına karar vermeli yani “T”
(targeting/hedefleme) yapılmalı. Positioning (konumlandırma) dediğimiz herşeyi
bir araya getiren: ürüne (product)– fiyata – müşteri kesitine (segment) –
ürünün nerede satılacağına (pl ace) – ne tip tanıtımlar yapılacağına
(promotion) karar verirken işin başı “konumlandırma” diyor Ries ve Trout.
Konumlandırmayı da ürünle
değil, potansiyel müşterinin zihniniyle ilişkilendiriyorlar. Piyasada çok fazla ürün, çok fazla şirket ve
çok fazla pazarlama gürültüsü var, bu nedenle mesajın son derece basit ve net
olması şart. İletişimde de “az çoktur” yolunu izlemek ve minimalist olmak gerekiyor.
Amerikadan verilen bir
örnekle, “Lord’s Prayer’da 56 kelime,
Lincoln’ün Gettyburg nutkunda 266 kelime, 10 emir2de 297 kelime,
Bağımsızlık Bildirgesi’nde 300 kelime varken ABD’de lahanın fiyatını belirleyen hükümet kararnamesinde 26911
kelime var” deniyor.
Şirketinize ya da ürüne
verilen ismin öneminin anlatıldığı “ismin gücü”
bölümünde ilginç bir psikoloji deneyine yer veriliyor: Dr. Herbert
Harari ve Dr. John W. McDavid dördüncü sınıf öğrencileri seviyesinde yazdıkları
kompozisyonları iki popüler isim (David ve Michael) iki de popüler olmayan isim
(Hubert ve Elmer) olarak imzalayıp ilkokul öğretmenlerinin değerlendirmesi
isteniyor. Sonuçta öğretmenler popüler isimlere daha yüksek not veriyor. İsimleri negatiften pozitife çevirmenin
yolları arasında da “mısır şurubu”nun Amerika’da ve mısır şekeri kelimelerini kullanarak
“mısır pancarı” “şeker kamışı” dışında üçüncü bir şeker kaynağının zihinlerde
“mısır” haline dönüştürülmesini anlatıyor. Süt dediğimiz şey memeli hayvanların bebeklerini beslemek
ürettikleri bir salgıyken “soya sütü” de nereden çıktı sorusu da bu noktada
cevap buluyor.
İsim olarak kısaltma
kullanılması konusunda da dikkatli olmak
gerektiğini söyleyen yazarlar, isminiz yeterince biliniyorsa kısaltma
kullanmanızda bir sakınca yoktur dedikten sonra Business Week aboneleri
arasında yapılan bir araştırmada isimleri kısaltma olan, harflerden oluşan
markların bilinirliğinin ortalama %49,
kelimelerden markların bilinirliğininse %68 olduğuna dikkat çekiyorlar. Üstelik
isminizin baş harflerinden oluşacak bir kısatmanın General Aniline & Film
şirketinde olduğu gibi “GAF”a dönüşmemesine de özen göstermek lazım.
Ürünüze verdiğiniz isimle
ilgili “alışveriş listesi” ve “barmen” testi yapın diyen Ries ve Trout “buzlu
JB” istediğinizde bardağınızda gelecek olan bellidir, “bir şişe Dom Perignon”
derseniz şampanyanız gelir, ama bir “buzlu Cutty” dedikten sonra barmen
sizin ucuz Cutty Sark mı yoksa 12-yıllık
pahalı Cutty mi istediğinizi nasıl anlayacak
diye soruyorlar, ardından da Aspirin üreten Bayer aynı isimle “non-aspirin” sattığında en büyük rakibi sadece kendisi olacaktır diye
ekliyorlar. “İsim lastik gibidir: bir
yere kadar esner, ama bir yere kadar” saptaması yapan yazarlar, “üstelik ne
kadar esnerse gücü o kadar azalır” diyorlar.
23. bölümünde “kendinizi
ve kariyerinizi konumlandırmak” konusunu da işleyen kitap artık günlük hayatımıza giren Positioning ya
da “konumlandırma”yı pazarlama alanında ilk
kullananların kaleminden okumak için birebir.
Birbirinden eğlenceli örneklerle dolu kısacık kitap herkesin ilgisini
çekecektir. Hararetle tavsiye edilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder