6 Temmuz 2012 Cuma

Kitap


SAVING FISH FROM DROWNING
Amy Tan
2006 Ballantine Books
ISBN- 100345 46401-X
496 sayfa



“A pious man explained to his followers: “It is evil to take lives and noble to save them. Each day I pledge to save a hundred lives. I drop my net in the lake and scoop out a hundred fishes. I place the fishes on the bank, where they flop and twirl. “Don’t be scared,” I tell those fishes. “I am saving you from drowning.” Soon enough, the fishes grow calm and lie still. Yet, sad to say, I am always too late. The fishes expire. And because it is evil to waste anything, I take those dead fishes to market and I sell them for a good price. With the money I receive, I buy more nets so I can save more fishes”.- ANONYMOUS

Amy Tan Çin'den ABD'ye göç eden bir ailenin kızı. 1952 yılında California Eyaleti’nin Oakland şehrinde doğan Tan, 2006'da yayımlanan bu kitabında ABD dışına çıkıyor.

Önceki kitaplarında Çin’den gelen “geleneksel” anne ile Amerika’da doğan “modern” kızın ve doğu-batı kültürlerinin çatışmasını son derece esprili bir dille işleyen Amy Tan, Saving Fish From Drowning romanında farklı bir konuyu faklı bir anlatım şekliyle ele alıyor.

Kitabın anlatıcısı bir hayalet. Bu konuda Amy Tan, “anlatıcının hayalet olması, kişiliği olan ve diğer karakterlerin düşünceleri ile güdüleri konusunda yorum yapma yeteneğine sahip bir birinci tekil şahıs ağzı kullanmaya imkan tanır” diyor.

“Budha’nın Ayak İzleri”ni takip emek üzere Çin ve Myanmar seyahatine çıkan 12 Amerikalının “maceraları”, geziyi planlayan ve 12 kişinin ortak noktası olan ama  hikayenin başında “korkunç” şekilde hayatını kaybeden; Doğu sanatları uzmanı, antikacı, kolleksiyoncu Bibi Chen’in hayaleti tarafından Amy Tan’in muhteşem mizah anlayışı ile anlatılıyor.

Birbirinden çok farklı kişilerden oluşan grubun dinamikleri ve Canterbury Hikayeleri’ni anımsatan şekilde “herkesin ayrı hikayesi” ile kıssadan hisselerinin bir araya gelmesi  kitabı “hikaye anlatımının” güzel örneklerinden biri yapıyor.

Amerikalı turistler, Bibi’nin hazırladığı gezi notlarını okumadan, kendilerini tam da “turist” gibi Çin’de buluyorlar. Diğer kitaplarında “home front”ta geçen Doğu-Batı çatışması motifi, bu kitapta Amerikalı tursitlerin algısıyla Doğu’nun gerçeği arasındaki çatışma olarak ortaya çıkıyor.

... “And there – how handy indeed- was a public urinal. This one was recessed in rock, about twenty inches wide, two feet in height, with a receptacle brimming with what looked like urine and cigarette ashes. (What that was actually was rainwater that had washed over joss-stick offerings.) The walls were wavy and smooth, leading Harry to think it had been worn down by centuries of men seeking the same relief. (Not so. That stone had been carved to resemble a vulva) And portions of the loo, he noted, had been etched with grafitti. (The Chinese characters were in reality an engraving atributed to the Goddess of Female Genitalia, the progenitor of all life, the bearer of tidings to formerly barren women. ...)” ...

Vaktinde oryantalist bakış açısıyla Osmanlı’ya gelip hatıralarını yazan seyyahların gözlüklerinden bakar gibi Doğu’ya bakan turistler de İngilizce bilen  tüm Çinlilerin hemen her konuyla ilgili “no worries” diyebilmesine şaşar. “ ... “No worries” at every turn. Lost your luggage? No worries! Your room’s crawling with fleas? No worries. ...”

Noel arifesinde, uyuya kaldığı için gruba katılamayan bir kişi dışındaki herkes Myanmar’ın yerel kabilelerinden “Karen”lardan yüzyıl kadar önce Hristiyanlaştırılan ve kendi “melez” Hristiyanlıklarını uygulayan “Lord’s Army” (ya da turistlerimizin “Lajamee” olarak algıladığı bir grup) tarafından  kaçırılıyor.  “İlkel” kabile ile Amerikalı turistlerin etkileşimi sürecinde  Doğu-Batı çatışması, uydu yayınları sayesinde iyice küçülen dünya, “melezleşen” kültürler, olgular ve algılar  arasındaki farklılar daha da yoğunlaşarak ve muhteşem bir anlatımla kitabın sonuna kadar devam ediyor.

Bu noktada yazarın  kitaba başlama noktası olarak  belirttiği sorunsal da irdeleniyor: Her kitabına bir takım sorulara cevap aramakla başladığını söyleyen Amy Tan Saving Fish From Drowning’e de “haddinden fazla şanslı olmakla, kendinden daha şanşsız olanlara yardım etmek arasındaki çelişkili duygularla yola çıktığını” belirtiyor.  

Yazar kitabın başlangıcındaki “okuyucuya not” bölümünde “ bir gün New York’ta dolaşırken bastıran sağanak yağmurdan kaçmak için “Amerikan Psişik Araştırmalar Derneği”ne sığınmak zorunda kaldığını, burada Karen Lundergaard’ın 54 seans boyunca Bibi Chen’in anlattığı hikayeyi kaleme aldığı el yazmaları ile karşılaştığını; San Fransisco’ya dönüşünde de  bir kaç kez Karen Lundergaard’la buluştuğunu anlatıyor. Tamamen kurmaca  olan bu bölümle, “Turistler Burma’dan Kaçıyor, 11 Kayıp Amerikalı Korkuya Yolaçtı” başlıklı gazete kupürü okuyucuda “gerçeklik” duygusu uyandırıyor. Ayrıca bitki örtüsünden, topografiye; mekanlardan, pazarlarda satılan hediyelik eşyalara her yeri büyük bir detayla betimleyen Amy Tan bu gerçeklik duygusunu kurguya büyük bir başarıyla taşıyor. 



Amy Tan’ın diğer kitapları

The Joy Luck Club (1989)
Talih Kuşu (Can Yayınları, 1994)

The Hundred Secret Senses (1995)

The Kitchen God’s Wife (1991)
Mutfak Tanrısı (Can Yayınları, 1996)

Bonesetter’s Daughter (2001)
Çıkıkçının Kızı (Epsilon Yayınları, 2003)


Film
The Joy Luck Club, 1990
Yapımcı: Oliver Stone, Amy Tan, Patrick Marley
Yönetmen: Wayne Wang

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder