12 Eylül 2012 Çarşamba

Hayat

Bir kitap okudum, çok sinirlendim!
 
Aşk-ı Hayyam, İrfan Gürkan Çelebi'nin kitabı. Bugün Galatasaray'da buluşup sohbetlediğim arkadaşım almış bana . "Hayyam'ı severim, senin de sevebileceğini düşünüp aldım, ama kitabı sen gelmeden önce karıştırıyordum, çok da emin olamadım" dedi verirken. "Oku, seversen hediyem, sevmezsen başka bir kitap borcum olsun" diye de ekledi.

Çantamın içinde başka bir kitap olmasına rağmen, yeni bir yazar keşfetmenin heyecanıyla ilk bulduğum fırsatta, Sevgi'den ayrıldıktan sonra Karaköy'den bindiğim  vapurda başladım okumaya. Önce ilk sayfada karşıma çıkan bir cümleye takıldım: "Moğol askerleri adeta bir Mesih gibi kılıçlarıyla biçerek Alamut sakinlerini, ateşin eline geçmelerine fırsat tanımıyordu."  Galiba üçüncü kez okuduktan  ve kafamda aynı cümleyi farklı şekillerde bir kaç kez yeniden kurguladıktan sonra pes ettim, "devam et kızım," dedim kendime, "devam et yoksa ikinci sayfaya geçemeden rafa kalkacak kitap, Sevgi sana yeni bir kitap almak zorunda kalacak." (Yok, Sevgiciğim yok.  Gerçekten başka bir kitap almana gerek yok. Sevemedim kitabı ama senin başka kitap almana da gerek yok...)

23. sayfaya kadar ara vermeden okumaya devam ettim vapurda. "Yemek hitama ermek üzereydi. Bahçede kendisine oturacak bir iskemle ve üzerine bir tas çorba konulacak masa bulmuş herkes..." cümlesine kadar. Ne? İskemle mi?  daha düne kadar yerde yemek yiyen Ortadoğulular ve 11. yüzyılda iskemle? Bu noktada daha fazla devam edemeyeceğimi anladım. Zaten vapur da Kadıköy iskelesine yanaşmak üzereydi.  Eve gider gitmez ilk işin bu meseleyi Google'lamak olsun görevi verdim kendime. (Gerçi ilk işim okuldan gelen kızımın karnını doyurmak, ardından yarın okul sonrasına yiyebileceği muska börekleri sarmak oldu ama, olsun.)

Hatırımda kalan İngilizce'de başkan, kürsü başkanı, yönetici gibi anlamlar taşıyan "chairman" kelimesinin sandalyenin her evde olmadığı dönemlerden kaldığıydı. Wikipedipedia da dahil olmak üzere Google arama motorunda bulduğum sonuçlara göre gerçekten de sandalye kullanımı 16. yüzyıla kadar Batı da yaygınlaşmamış. Sandalye aristokratların ya da bazı evlerde sadece "baba"nın kullandığı bir mobilya parçası olmaya devam etmiş. Doğuya girmesi de Batılılaşma hareketinin bir parçası olmuş.

Daha ne diyeyim, roman yazmak ciddi bir iştir. Araştırma yapmak, planlamak, yazılanların üstünden geçmek ve değerlendirmek önemlidir. Burada sanki iş yazar kadar editöre de düşer. Sahi bizde çalışan bir editörlük kurumu var mı?

1 yorum: